“Beyin okuma gücü”

Gün boyu ne çok duygu yaşıyoruz içimizde… Kızgınlık, telaş, sabırsızlık, mutluluk, hüzün, dertlenme… Binlerce kelime var duygularımızı ifade edebilecek. Peki hiç düşündünüz mü bu duyguların ne kadarı gerçekten var olmalı ve ne kadarı bizim kafamızda yarattıklarımızdan kaynaklanıyor?

Birini kaybettiğimizde, sevdiğimiz bir yerden ayrıldığımızda ya da sevdiğimiz birinin başına bir kaza geldiğinde elbette üzülürüz… Ya da maaşımıza zam aldığımızda, sevdiğimiz bir filmin DVDsini bulduğumuzda, en favori yazarımızın son kitabı çıktığında, sevdiklerimizle keyifli bir akşam yemeği yerken elbette mutlu oluruz…

Ama asıl soru, patronumuz ağzını açmamış ya da bunu ima edecek birşey yapmamışken neden işimizi iyi yapamadık endişesiyle dertlenir, günü kendimize zehir ederiz? 

Ya da neden bir karar aldığımızda, hayatımızda yeri büyük olan insanların kararımızla ilgili düşüncelerini “tahmin edip” endişe duyarız?

Peki neden ortada birşey yokken ya başımıza bir iş gelirse diye bu kadar üzer yıpratırız kendimizi?

İnsanoğlu olarak bize doğuştan beyin okuma yetisi verilmemis. Bu o kadar kesin ve açık bir doğru ki… O zaman neden her birimiz medyum kesilir, beyin okuduğumuzu zannederiz?

Mesela Türk ailelerinin ısrarları… Yemek masasını düşünün… Anneanneniz ya da anneniz habire yemek koyar… Siz istemiyorum desenizde, onlar isteyipte çekindiğiniz için söyleyemediğinizi düşünürler…

Ya da “ayıp olmasın” diye katıldığınız davetleri düşünün. Canınız hiç orada olmak istemezken, “şimdi gitmezsem ne düşünür” deyipte kendinizi zorla iteklediğiniz programlar…

Peki ya dışarıdaki hareketlerimizi bu “beyin okuma gücü”müze göre yönlendirmemize ne demeli? Hiç toplum içindeyken “şimdi herkes bana bakıyordur, bunu yapamam” dediğiniz oldu mu? Ya da giyeceklerinizi gideceğiniz yere göre şekillendirdiğiniz oldu mu?

Nereden biliyoruz kimin ne düşündüğünü? Neden bu varsayımlar yönetiyor hayatımızı? Ve en önemlisi nasıl oluyor da biz akıllılar bu varsayımlara dayanarak bir üzülüp bir seviniyoruz gün boyu?

Bu varsayımlarımızda haklı da olabiliriz haksız da… Asıl mesele doğru olduklarından emin olmadan bizim kararlarımızı etkilemelerine izin vermemek. Sonuçta bu varsayımlar boş önermelere dayanmıyor. Büyürken bize öğretilenler, ailelerimizde gördüklerimiz, okullarda öğrendiklerimiz, kitaplarda okuduklarımız, filmlerde seyrettiklerimiz ve en önemlisi kendi deneyimlerimize dayanarak bu tahminleri yürütüyoruz…

Ama sizden ricam, tahminlerinizi test etmeden, varsayımlarınızın ne denli gerçeği yansıttığına dönüp bakmadan, onları hayatınıza fazla sokmayın ki kendinizi gereksiz ya da yersiz duygu bombardımanlarından koruyabilin…

Yazar: Şeyma Çavuşoğlu

Şeyma, Notre Dame de Sion Lisesi’ni bitirdikten sonra, Koç Üniversitesi’nde psikoloji okudu. Ardından La Salle Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji alanında yüksek lisansını (M.A.) ve Lesley Üniversitesi'nde Yaratıcı Sanat Terapileri alanında doktora derecesini tamamladı. Detaylı bilgi için: www.seymacavusoglu.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: