Birinden alıntı yaptım başlığımı yazarken. Çok sevdiğim, aklına çok güvendiğim ve bugün bolca sohbet etme fırsatı bulduğum birinden…
Hazır yaşça benden büyük, tecrübelerini hayatın eleğinden geçirme fırsatı bulmuş birini karşımda bulmuşken, sordum bende. “Nedir hayatın sırrı?” dedim. “Kendinden emin olmaktır.” Dedi. “Peki nasıl etkilenmemeyi becereceğim insanlardan?” diye sordum. “Herkesin parmak izi var di mi?” dedi. “Hiçkimseninki bir diğerininkine benzemiyor. İşte karakterlerimiz de böyle… Her birimiz farklıyız. Hepimizin artı ve eksileri farklı… Bunları bilip, yaptıklarımızı bunlara göre şekillendiririz. Ve dönüp kendimize sorarız. “Karakterim el verdiğince elimden gelenin en iyisini yaptım mı?” Cevap “evet” ise iş bitmiştir. Başkası bunu anlamaz, beğenmezse, eleştirip beni yıldırmaya çalışırsa, o onun hödüklüğüdür… Beni etkilemez…”
Ben de böyle olmak istiyorum işte. Sorulmuş hınzırca bir soruya, böyle ağzı açık bıraktıran bir cevap verebilmek ve kendime hiç tereddütsüz güvenebilmek istiyorum… Tabi önce hayatın eleğinden geçmem, binlerce iyi ve kötü deneyim kazanmam, yoluma çıkacakları yaşamam gerekiyor…
Ama en azından şimdilik, insanların olumsuzluklarından ve incitici yorumlarından az etkilenme pratiği yapabilirim. Belki o zaman kendi istediklerimi daha kolay belirler, daha rahat uygularım…
İç rahatlığı önemli sonuçta… Ne kadar “Artık bencil olacağım…” desem de, pratikte bu pek mümkün değil. Çünkü “karakter”imde yok. Olmuyor, üzerime oturmuyor… Üzüldüğümle kalıyorum…
Ama dengeli bir kendini düşünmeye varım! Yani “Burada, bu ilişkide, bu ortamda ben de varım. Ve ben bunu yapmak istiyorum ya da istemiyorum. Bence bu böyle ya da böyle değil…” diyebilmek… Bunu dediğimde beni incitecek, ucu zehirli oklarını sırtındaki kılıfında hazır bekletenlere ise tek bir sözüm var: “O sizin hödüklüğünüz!”