Sosyoloji hocam hep derdi ki: “Yanı başınızda kedi doğursa farkına varmazsınız.” Düşündüm, hak verdim ve hep farkında olarak yaşamaya çabaladım hayatı… Ama istemeden de olsa insan bir girdabın içine giriveriyor büyüdükçe. Eskiden zevkle yaptıklarımı yapamaz oluyorum, gittiğim yerler değişiyor, arkadaşlarım durumuma göre şekilleniyor… Kısacası zamana yenik düşüyorum. Sonra birden bir an geliyor ve yeniden farkına varıyorum duyularımın… Evet, duyularımın…
Duyarsızlaşmanın en can yakan yanı duyuları yitirmek olsa gerek. İnsanın ne tadı ne tuzu kalıyor… Sıradanlaştıkça hayat, sıradanlaşıyor deneyimlerimiz…
Toplu taşıma aracındayım, etrafımdaki insanlara bakıyorum. Hepsi ayrı bir alemde… Hepsi bambaşka yönlere doğru… Dalıp gidiyorum. Akan zamana, değişen benliğime, bende kalan ve benden alınanlara takılıyor aklım.
Her yaşadığımız bizi değiştirmek zorunda mı? Ve geçirdiğimiz her değişim istemimiz dışında bizi savurmak zorunda mı?
Bilemiyorum…
Bazı insanlar kaskatı olduklarını iddia ederler. Derler ki: “Ben etkilenmem, üzülmem, gereğinden fazla sevinmem de… Dozunda yaşarım herşeyi.” Peki neden benim gibi bazıları da bir şeyi yaşadı mı sonuna kadar yaşarlar? Üzülmekse dibine vururlar kederin, sevinmekse dünyayı unuturlar neşelerinden, ve değişmekse eskiyi atıverir yepyeni biri oluverirler bir anda…
Belki de bu da bir ilüzyon. Aslında insan değişmiyor da, değiştiğini sanıyor… Değişimi takip ederek yenilendiğine inanıyor. Ama aslında eskiden neyse o… Tüm atasözleri ve deyimler de bunu iddia etmez mi zaten? İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur, eski tas eski hamam, vs…
Yani sonuç olarak ben değiştim mi değişmedim mi?
Aslında bu soruyu kendime değil, hayatıma yakından tanık olanlara sormak lazım… Geçen gün bir arkadaşım bir yorum yaptı benim hakkımda… İnanamadım beni bu kadar iyi tanıdığına. Demek ki ben hala “Ben kimim?” sorusuyla günlerce kafa patlatsam da, beni benden iyi tanıyanlar biliyorlar genel hatlarımı, hatta kimi zaman detaylarımı. Keyiflendim tanındığımı fark edince…
İnsanoğlu… En büyük isteği sevilmek, değerli bulunmak… Bunun da en güzel göstergesi ve getirisi, birinin sizi ne kadar iyi tanıdığını ve özellikleriniz doğrultusunda sizi mutlu etmek için ne yapacağını çok iyi bildiğini görmek…
Yine insanlara döndü konu. Ama bu sefer hiç şaşırmadım… Çünkü artık biliyorum: Yalnızlık iyi hoş ama, olmuyor insanlar olmadan… İnsan, etrafındaki insanlarla çoğalıyor, tamamlanıyor ve tabiri caizse değişiyor…