Bu filmi hatırlar mısınız? Ben de bazen düşünürüm.. İnsanlar çıldırmış olmalı diye… Ne kadar gariplik varsa biz insanlarda… Kurban Bayramında her yeri vahşet manzaralarıyla dolduranlar, komşusunu, çocuğunu, eşini gözünü kırpmadan doğrayanlar… Ne kadar iç karartıcı olaylar değil mi? İnsan okumak bile istemiyor çoğu zaman. Oysa bazı insanların gerçeği bunlar…
Sanırım ne kadar şanslı olduğumuzu, elimizdekileri kaybetme noktasına gelmeden anlayamıyoruz. Kendimizi hep eksik, hep çaresiz, hep mutsuz hissetmeye programlanmış gibiyiz…
Oysa, bir dostumun da dediği gibi, kendimizi çaresiz konumuna sokan bizleriz aslında. “Ben yapamam”, “benden geçmiş”, “artık çok geç”, “benim genlerimde yok bu”, “beklentiler çok yüksek”, vs… İnsan binbir bahane yaratabilir işine gelmediğinde. Oysa, tek bir gerçek var ortada… Yapamadığımızdan değil, yapmak istemediğimizden yapmadığımız… Biz insanlar “yapamam” sözcüğüne gereğinden fazla anlam yüklüyoruz, oysa yapmak istediğimiz sürece yapamayacağımız bir şey olduğuna inanmıyorum ben. Çok zorlasak, kırkından sonra balerin bile olunabilir bence. Neden olmasın??
Geçen gün, televizyonda Yılmaz Erdoğan’ı izliyordum. “İnsan kendi hedefleri içinde boğulmamalı” dedi. Çok doğru değil mi sizce de? Yani bir şeye kitlenip kalmamak gerekiyor hayatta. Kırk yaşında bir hanımefendi “Ben balerin olacağım” diye kitlenir, ailesinin tüm birikmiş parasını bale okullarına yatırır, hedefindeki meslekten başka hiçbir şeye önem vermez hale gelirse, değer verdiği insanları teker teker kaybedebilir…
Yani hem ne istediğimizi bileceğiz, hem de istediğimizi ulaşmanın en makul yolunu belirleyeceğiz. Ben size istediğiniz yapın dedim diye, gözü kör kendinizi ortalara atmak yok…