“Bırakıp gitme beni…”

Bu yazıyı yazmak zor olacak benim için. Şimdiden hissediyorum içime saplanan hançeri… Hani karnın tam üstünde, kalbin biraz altına gelen o noktaya girer ya bir sancı… İnsanın nefesi kilitlenir. Açamaz düğümü ne yapsa…

Galiba herkes, herkesi bırakıp gidebiliyor bu hayatta. En sevdiğim dediğin bile, gün geliyor vazgeçilebilir oluyor.

Çok sevdiğim biri, çok sevdiğini söylediği birinden vazgeçiyor bugün… Detayları bende saklı ama acısı ortak…

Öyle üzüldüm ki duyunca. Dinleyemedim haberi… Çektim gittim.

Bugün dinlenme günüm olacaktı sözde. Herkesi, her şeyi bir kenara bırakıp, kendimle vakit geçirecektim. Ama ne mümkün kopmak hayat denen girdaptan. İstem dışı öyle bir sürükleniyor ki insan acılara, derin yaralara… Başın döndüğünde ya da bayıldığında çoktan düşmüş oluyorsun kara deliğin içine.

Umutsuz değilim aslında. Sadece çok üzgünüm.

Bu kadar basit bir duygu ne kadar karmaşıklaştırabiliyor hayatı.

Herkes bir şeylere takılıyor ve içinden çıkılmaz hale gelinceye dek zorluyor sorunu. Oluruna bırakmayı, barışçıl çözümler üretmeyi hiçe sayıyor insan. Sonunda da hep istenmeyen kopuş gerçekleşiyor. Bu kadar zor mu gerçekten durum ne olursa olsun, sadakate tutunmak?

Gitmek istiyorsan gideceksin elbette. Ama gittiğin gibi dönmesini de bileceksin. Bu kadar kolay olmamalı sana bağlananlardan vazgeçmek…

Gelişini kutlamalarla, heyecanla haykırdığının gidişi bu denli sade olmamalı bana göre…

Neyse… Gelmeyecek gerisi. En doğrusu noktayı koymak yol yakınken.