Birine yol sorsam nasıl tarif ederse, hayatı da öyle tarif etsinler istiyorum. Bazen dönemeçler arasında kayboluyorum ve hangi yola sapmam gerektiğini şaşırıyorum. Keşke annemin, babamın ya da çok güvendiğim birinin çizdiği bir harita olsa sıkıştığımda açıp bakabileceğim.
Büyükler hep anılarını anlatır durur. Bazen sıkılarak, bazense hevesle dinleriz… Hepsinde bambaşka hayatlar, bambaşka tecrübeler gizlidir. Ama asıl hüner, kendimizin ileride anlatacağı hikayeleri bugünümüze sığdırabilmek…
Aslında işin sırrı yaşamayı yürekten istemek. Bunun içinde umut gerek… Umut içinse olumlu bakabilmek…
Dizginleri ne kadar elinize alıp, sımsıkı tutsanızda, aslında hayat bizim dışımızda akıp gidenler bütünü. Yaşadıklarımız hep sürpriz sonuçlarla, tahmin edemeyeceğimiz sahnelerle ve aklımızın alamadığı tesadüflerle dolu.
Yaşananları olduğu gibi kabul etmek ve olumsuzluklar karşımıza çıktığında, ki bu kuvvetli ihtimal, olaylara tatlı dille, pozitif bir tutumla ve çok etkilenmeden yaklaşabilmek gerekiyor.
Kolay değil elbette. Özellikle de bu kadar negatiflikle, ölümle, savaşla, tartışmayla, grupların birbirine isyanıyla, suçlarla, birbirinin üzerinden prim yapma savaşındaki insanlarla dolu bir dünyada… Ama denemek gerek ve yılmadan pratik yapmak.
Onlar ne kadar kötüyse biz de o kadar iyi olarak… Onlar ne kadar namussuzsa biz de o kadar dürüst olarak… Onlar ne kadar çıkarcıysa biz de o kadar bonkör olarak…
Sonuçta dengelerin iyice sapıtmasını istemiyorsak, dengelemeye bir yerden başlamalıyız.
“Kötülere bir şey olmaz” diyenlere kulak asmadan, inancımızı yitirmeden, yürüdüğümüz yolda devam ederek… Bilmiyorum, kulağa çok mu safça geliyor? Belki de çocukça… “Pay It Forward” filminde olduğu gibi, siz üç kişiye iyilik yapacaksınız, onlar üçer kişiye, onlar da üçer kişiye, derken dünyayı iyilik kaplayacak… : )
Hayali bile güzel bence… Ben şansımı deneyeceğim…