Yeni tanıştığın birinin gözlerine baktığında, ne kadarını görebilirsin gerçeğin?
10 sene sonra karşılaştığın bir tanıdığın sözlerini dinlediğinde, ne kadarını anlayabilirsin hissettiklerinin?
Bu dünya “varlar” ve “varmış gibiler” dünyası. Kimileri varlar, faaller, yaşıyorlar. Kimileri ise varmış gibi yapıyorlar. Bana sorarsanız kendilerini de çevrelerindekileri de kandırıyorlar. Ama sayıları çok ve her geçen gün daha da çoğalıyorlar.
Hızlı yaşadığım günlerin sonunda da, çok yavaş geçen günlerimin ardından da çok depresif hissederim kendimi. Fazla yoğun olmak ve hiç yorulmamak bende düşünce yığını oluşturuyor. Ve bu dünya, üzerine düşündükçe, yoruma yorum kattıkça zorlaşıyor, karanlıklaşıyor, silikleşiyor…
Her durumda sakin kalabilmeyi, herhangi birşeye körü körüne inanabilmeyi, sevdiğimi anlam vermeye çalışmadan sevebilmeyi, yediğimi sadece açlıktan ölmemiş olmak için yiyebilmeyi, gittiğim yerlere gitmiş olmak için gidebilmeyi, konuştuklarımın boş mu dolu mu olduğunun farkında bile olmamayı öyle çok isterdim ki… Aslında istemezdim ama öyle olabilseydim zaten bunu isteyip istemediğimi bile düşünmezdim. Sadece geleni geldiği gibi, sığ yerlerde yüzerek, yaşar, geçer giderdim bu hayattan gülümseyerek.
Biri bugün bana aslında her insanın ruhuyla temasa geçebilecek derinliğe sahip olduğunu, sadece bu “sığ” dediğim insanların bu bağı çok sağlam bir şekilde koparmış olduklarını söyledi.
Haklı galiba… Ama herkesin psikoloğu olamam, her “sığ” kalmış gördüğüme “hadi gel seni açalım” diyemem… Demekte istemem. Öyleyse benim yapabileceğim tek şey, ruhunu açabilmiş, açmayı seçmiş, ya da açma yolunda adım atmaya hazır bekleyenleri bulmak, ve bu taşlı yola onlarla devam etmek.
Özdemir Asaf, “yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz” der. Evet, insan yalnızlığını yalnız yaşamalı, ama bana göre, yaşanılan her ne ise, yalnız olduğun gerçeği dahil, ancak seni anlayan biriyle paylaştığında anlam kazanır ve daha az acıtır.
Öyle geceler oluyor ki, dar geliyor dört duvar, nefes almak zor geliyor, oksijen bulamıyor sanki ciğerlerim. İşte o yalnızlığın dibinde dolandığım anlarda öyle iyi geliyor ki bir dost sesi…
Sonra bir bebek gülümsemesini düşünüyorum. Ve içimde aradığım dengenin aslında doğada var olduğunu hatırlıyorum. Büyük şehir hayatı her ne kadar insanları doğadan koparmış olsa da, hayali bile yeter yeşilin, sarının, mavinin… Kendime geliyorum yeniden. Kıskandığım, kinlendiğim, kızdığım, acıdığım, üzüldüğüm, umudumu kıran, yolumdan döndüren, ayağımın altına taş koyan her ne varsa, aynen geri gönderiyorum.
Aradığım umut aslında o kadar yakında ki… Bir göz yumma ve hayal etme mesafesinde…