Bazen nasıl bir ihtiyaç içinde olduğumu tanımlamak zor geliyor. Yalnızca içimde bir eksiklik olduğundan yakınıyorum. Adını koyamadığım, zaman zaman nefes almamı zorlaştıran ve damağımda buruk bir tat bırakan huysuz bir boşluk…
Sevdiklerimle dolduğu zamanlar oluyor bu boşluğun. Keyifle onlarla geçen anları yudumlarken, sımsıcak oluyor içim. Onların yüzü güldükçe benim de içimde mutluluk kıpırdanıyor. Bazen işimle dolduruyorum aynı boşluğu. Başarılı, odaklanmış ve hızla hedefe koştuğum günlerde kendimi daha bir tam hissediyorum. Bazen de kendimle doluyor boşluğum. Bilgisayarın başında, bir romanın sayfalarında ya da günlüğümü karalarken buluyorum kendimi… Her nefeste daha bir ben oluyorum sanki. O zaman da tüm parçalarım tamammış gibi hissediyorum.
Ancak anlık kopuşlar yaşıyorum bu tamlıkların arasında. O kopuşlarda içim çekiliyor, yanaklarım kızarıyor ve sinir damarlarım zıplamaya başlıyor. Sanki yetersizmişim, yetemezmişim ya da olamazmışım gibi hissediyorum. Çiğ ve ham geliyor her yaptığım. Yolun başında sekiyormuşum gibi söylenip duruyorum. Bir iç çekmek iyi geliyor.
Kendimi savurup fırlatıyorum öz güvenli tarafa. Orada daha mutluyum. Elbette geçmişim bırakmıyor ipleri elinden. Var gücüyle titrekliğe itiyor beni. Direniyorum, bu direnç beni yorsa da sevmiyorum geçmişe teslim olmayı. Oradan beslenmek istiyorum yalnızca. Sağ çıktığım her acıdan öğrenmek, manasız düşünceleri beynime sokan tüm anılardan esinlenmek ve yenilerini inşa ederken aynı hataları tekrarlamamak adına dersler almak istiyorum.
Hayat devam ediyor. Benim için bazı geceler zaman dursa da, akrep ve yelkovana baktığımda yüzleşiyorum yana yakıla tepinen saatlerle. Bir dakika bin yıla bedelken, birden suskunluk bastırıyor. Aptallaşıyorum televizyonun karşısında. O zaman işe yaramazlık hissi yeniden basıyor üstüme. Sonra her dakikanın hızlı yaşanamayacağını hatırlatıyorum kendime. Ve hiç bir şey yapmamanın tatlılığına bırakıyorum kendimi.
Durmak ve koşturmak arasında denge kurmakla geçiyor haftalarım. Elimden geldiğince kendime vakit ayırarak, mümkün olduğunca detaycı mükemmeliyetçiliği törpüleyerek ve zaman kalmasa da dostlarımın sesini duyacak fırsatlar yaratarak otuz yılı geride bırakıyorum. Sanırım her sabah yeniden doğuyor ve her gece uykumda yeniden bilinmez bir boşluğa düşüyorum.