Gecenin bir yarısı… Herkes uyumuş, herşey uyumuş, şehir uyumuş… “Uyumuyorum” dese de sersemlemiş, başına vurmuş günün uzunluğu, mekanikleşmişliği, aynılığı, sıradanlığı… Günü sıradan diye, kendini de sıradan sanmaya başlamış şehir, ve bu hissini içinde yaşayan milyonlarca insana, en azından bu insanların içinden hissetmeyi unutmamış olanlarına hissettirir olmuş…
İşte globalleşen, büyüyen, koskocaman dünyamızın bir getirisi… Ya da götürüsü…
Bugün günlük işler haldır haldır devam ederken, çevremdeki insanlar hızla birbirlerine birşeyler anlatırken ve beynim günün yetişmesi gereken işlerini planlamak için çabalarken birden, bir an, durakladım ve kendimi çok mutsuz hissettim. Sonra bu hissi/düşünceyi hemen kafamdan silip kaldığım yerden devam ettim. Gel zaman git zaman yapılacak işler bitti, biraz keyif çattım, ve derken, yeniden, durakladım, ve kendimi çok mutsuz hissettim.
Kızgınlıkla harmanlanmış bir mutsuzluktu bu. “Şikayet etme!” diyen annemin sesiyle irkildiğim bir mutsuzluk… Ama ne kadar itelersem iteleyeyim, sadece ertesi güne sarkmakla kalıyordu mutsuzluğum. Ben de karar verdim: Her aklı başında terapist gibi, duygumla yüzleşecektim…
Zor tabii… Hele bu duygu bünyenizin kabullenmek istemediği, hazmedemeyeceğinden emin olduğu bir duygu ise…
Ama yılmak yok ya.. Devam! Önce birileriyle konuşmayı denedim. “Hayat bu mu? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Sonu ne? Ne kadar daha çabalamalıyım? Bunu yaparken kendim istediğim için mi yapıyorum yoksa başkaları için mi tüm çabam? Ben kimim?”… Baktım hiç kimsede yankılanmadı bu sorular. Arada bir iki kişi çıktı “Bu işte hayat! Daha ne olsun!” diyen, ama yetmedi.
Sonra durdum, düşündüm. Kendimi, ilişkilerimi, geçmişi, geleceği… Derken, neyi atladığımı, neyi eksik ve ilgisiz bıraktığımı buldum: Bugünü!!!! Beni ben olarak içinde barındıranı. Geçmişimi geleceğimi, tüm sorularımı, gücümü, özgüvenimi, sevgimi, nefretimi, herşeyimle beni içinde var edeni! Bugünümü!
Anladım ki mutsuzluk anlık… Tıpkı mutluluk gibi… Ve ben, mutsuzluğu, ondan kaçarak, onu bugünümden soyutlamaya çalışarak devleştiriyorum. Mutluluğu ise koskocaman bir hediye paketinde, gökten inen ve her daim devam eden bir peri masalı zannederek imkansızlaştırıyorum.
Oysa, mutsuzlukta var hayatta mutlulukta… Ve ikiside bu anımızda, bugünümüzde… Yeter ki görmeyi, yaşamayı, ve en önemlisi hissetmeyi bilelim.
Şeymacım tebrik ediyorum yazıların harika inan içimi aydınlatın, sanırım blogunun müdavimi olucam 🙂 Eline sağlık…
Sevgiler
Meltem
Selamlar,
Ben de bu sıralar bu tür şeylere kafa yoruyordum, sanırım sizi takip etmem çok yararlı olacak.
Sevgiler
B
Çok begendim Seymacım yazını… Bu aralar sıkça kafa yordugum bir sorun… Senin gözünden görmek hosuma gitti.. Takip edecegim artık blogunu:)