“Niye yazmıyorsun? Çok ara verdin!” dediler, kızdılar bana… Bir anda içim cız etti ve yazmayı ne kadar özlediğimi düşündüm…
İnsan bir şeyi, birini, bir yeri ne kadar çok sevdiğini neden illa uzaklaşınca anlıyor? Ya da daha kötüsü neden kaybedince kıymet biliniyor?
Çok sevdiğiniz birini düşünün… Onunlayken aslında ne kadar huzurlu ve mutlu olduğunuzu… Ama bunu durup düşünür müyüz hiç? Hayır! Ancak işler yolunda gitmediğinde, mutluluğun yerini kavga, kargaşa, ayrılık aldığında aklımıza gelir güzel günlerin aslında ne kadar da güzel olduğu…
İnsanız işte. Doğamızda var. Bir şeyi elde edene kadar delice isteriz, takıntı haline getiririz. Zaman geçipte, elimize geçirince bir anda kanıksayıp, varsaymaya başlarız. Daha da zaman geçince iyice görmez, işitmez, hissetmez oluruz. Sonunda da ya anlamını yitirir bu şey ya da onu kaybeder, kafamızı vuracak duvar arar dururuz…
Benim içimi en acıtanı sevgiyi kaybetmek. Başka herşeyi günlük koşuşturmacalar içinde gözden kaçırmaya razıyım da iş sevgiye gelince, benim için kurallar değişiveriyor birden. Sevdiklerim, en azından gün aşırı, onları ne kadar sevdiğimi hissetsinler isterim. Ya bir dosta yardım eli uzatarak, ya sevgilinin dudağına sıcak bir öpücük kondurarak, ya anlayış dolu bir bakışla, ya gözyaşlarına boğulduğunda ağlayacak omuz olarak, ya hatrını sormak için arayarak…
Aslında sevgiyi göstermenin öyle çok yolu var ki… Dr. Gary Chapman bunları beş kategoride (Sevginin Beş Dili – http://www.fivelovelanguages.com) toplamayı başarmış. Hatta onun söylediğine göre, herkeste her kategoriden bir parça olmasına rağmen, asıl baskın olan temel bir sevgi diline sahipmişiz. Ve ilişkilerdeki en büyük geçimsizlik kaynağı kişilerin sevgi dillerinin birbirine uymamasıymıs. Mantıklı değil mi?
Merak edenler için yazmadan geçemeyeceğim. Bu beş sevgi dili nedir? Birincisi sevdiğiniz kişiye vakit ayırmanız ama bütün dikkatinizin onun üzerinde olacağı şekilde. Örneğin odada bir televizyon varsa o kapatılacak, konuşulana odaklanılacak ve bölünmelere mümkün olduğunca izin verilmeyecek. İkinci dil hediyeleşmek. Sevdiğiniz kişiye onu düşündüğünüzü gösterecek sevgi sembolleri vermek. Üçüncüsü bir servis sunmak. Yani sevdiğiniz birinin bir işini içinizden gelerek, söylenmeden, gerçekten isteyerek halletmek. Dördüncü sevgi dili, sözel olarak sevginizi, ilginizi, desteğinizi ve beğeninizi belirtmeniz. Sonuncusu ise fiziksel dokunuş. Hiç fark ettiniz mi kimi insan sırt sıvazlamayı, baş okşamayı, elele yürümeyi diğerlerinden daha çok sever ve yapar… İşte o insanların baskın sevgi dili fiziksel dokunuştur.
Siz hangisini kendinize daha yakın buldunuz?
Daha da önemli olan soru, sevdiğiniz kişinin sevgi dili hangisi? Unutmayın onun sizin sevginizi daha net görebilmesi için anladığı dilden göstermeniz gerekiyor…
Bence hepimiz birer kırmızı iplik bağlayıp sevgimizi daha sık göstermemiz gerektiğini kendimize hatırlatmalıyız. Sonuçta işin ucu bizi de mutlu edecek. Çünkü sevildiğini hisseden size de hissettirecektir… Ne dersiniz?