Benim kötü özelliklerim neler?
Çabuk kırılırım…
Büyük olayları kolay kolay unutmam…
Çok ince eler, sık dokurum…
Gereksiz yere, basit şeylere fazlaca kafa yorarım…
Herkesi aynı anda mutlu etmeye çalışıp, kimseyi mutlu edemeyip, kendimi kahrederim…
“Bana kırıldı mı acaba?” diye hemen dertlenirim…
Kafamda bir kavram oluşturur, onu illa gerçek hayatta bulacağım diye diretirim (Örneğin [Bunu mutlaka belirtmeliyim.], “O” diye bir peri masalı kahramanının gerçek hayatta olmadığını, ve insanlarının “mükemmel uyum”dan ziyade, “mükemmel idare” üzerine kurulu aşklar yaşadıklarını yeni yeni kabulleniyorum.)…
Erteleme meyilli korkunç bir mükemmeliyetçiliğim vardır…
Eleştirildiğimde gereğinden fazla değişmeye çabalar, sonunda kendimi mutsuz ederim…
Peki ben bu kadar kötü biri miyim?
İşte bu soruyu sorduğum anda, özgüvenim yerle bir oluveriyor… Şaşırmadım. İnsan özelliklerini, iyi ya da kötü, kendisiyle birebir özdeşleştirmemelidir. Yani, ben ne fiziksel üç -beş özelliğimden ne de üç-beş huysuz özelliğimden ibaretim. Beni ben yapan çember öyle geniş ki… Ve içinde öyle çeşitli huy, özellik, güzellik, kötülük, sıradanlık, değişiklik, istek, isteksizlik, sempatiklik, uyuzluk, akıllılık, şapsallık, hatta aptallık, zevk, zevksizlik, vs… var ki… Kendimi birkaç huya indirgemek büyük haksızlık olur.
Öyleyse cevap: Ben kötü biri değilim. Sadece, her insan kadar, belki kimilerinden biraz az, kimilerinden biraz fazla, kötü huya sahibim.
Peki iyi özelliklerim neler?
“Nedense” zorlanıyorum bunları sıralamakta. Öyle şartlandırılmışız ki “aşırı mütevazilikler”e… Kendini sevmek, kendini övmek, kendinle gurur duymak, hatta bunu alenen yapmak büyük ayıp olmuş… Ne yazık. Oysa ne hoş bir duygu insanın kendini sevmesi, bilmesi, benimsemesi, olduğu gibi bağrına basması…
Sorun insanlara… “Kendini seviyor musun?” Çoğu, “Ne saçma soru!” der… Aslında bu tepkileri “hayır” cevabını vermek istemediklerindendir.
Ben de size soruyorum… Cevabını sadece siz duyun… Ve sadece siz bilin… Kendinizi seviyor musunuz?