Keşke hayatta ne istediğimizi net olarak bilebilsek. Bildiğimizi zannedip peşinden gittiklerimizle yetinebilsek ve hep yeni bir ihtiyaç içinde olmasak. Ama hayatın devamlılığı kadar garantisiz isteklerimizin biteceği… Biz insanlar hep daha fazlasını, farklısını, renklisini, anlamlısını, zevklisini istemeye programlanmışız.
Bir açma-kapama düğmesi yaratabilecek olsam, içimdeki hep “daha” diyen sesi kontrol edebilmeyi isterdim. Motivasyona ihtiyaç duyduğumda açar, diğer zamanlarda kapalı tutardım. Arada sırada oluruna bırakabilmek ve hazır elimde olanla mutlu olabilmek rahatlatıcı olsa gerek.
Nankör umut! İçimdeki kırgınlığı ve burukluğu, öfkeye dönüştürebilseydim daha kolay baş ederdim elbet. Ama umutsuz umudum… Duygularım karmaşık. Ve ben yaşımdan daha yaşlı… Yorgun. Devam ediyorum hayata.
Sırtımı dayadığım, yanımda istediğim birileri, bana inanmayarak hayatlarına bensiz devam ettikçe, daha da yıpranıyorum aslında. Kabul etmek zaman alsa da, ben onları özlüyorum. “Keşke” diyorum, “onları hayatımdan çıkarmak zorunda olmasaydım”.
Kendimi tanımladığım bir nokta var ve oraya ulaşmak tahmin ettiğimden çok daha fazla zaman ve emek gerektiriyor. Ne zaman ulaşacağım ise çok belirsiz. “Bu yolculuk bu kadar zor olmamalıydı” diyorum. “Köşeyi dönünce orada olmam gerekiyordu”.
Hiç bitmiyor kendimle savaşım. Sadece adı, mekanı ve şartları değişiyor savaşın. Sonuç hep aynı. Kaybedilen, zaman ve dostlar. Artık kandırılmaktan çok yoruldum. “Peri masalları gerçek değil” diyorum ve kaybediyorum yol haritamı. En ufak bir ışığa umudumu satacak kadar saf hissediyorum kendimi. Ve biliyorum bu yazıyı bu gece yayınlamazsan, bir daha gün yüzü görmesine izin vermeyeceğim.
Bu defa, içimdekini serbest bırakmayı seçiyorum. Kim olarak, hangi sıfatla beni yargılayacağından bihaber, salıyorum kelimelerimi gökyüzüne ve kıskançlığımı üzerine. Bu kelimelerden sana geçen bir elektrik varsa, cevaba değer bulman dileğiyle, ürkekçe sana doğru yolluyorum umudumu. Kırmazsın di mi?