Bizi küçüklüğümüzden beri o ebedi aşkın bir gün geleceğine inandırdılar. Hep o her an kaybetmekten korkarak doya doya seveceğimiz bir taneyi aradık. Kasıtlı olarak bizi asla incitmeyecek ama istem dışı canımızı yaktığında da ölümden beter acıtacak sevgiliyi…
O gün hiç gelmedi… Dudakların susuzluğu hiç dinmedi. Büyüdükçe bastırdık beklentilerimizi ve umudumuzu. Hayat öyle garip ki, aslında anlamı olmayan onca şeyi keyif alarak yaşayabiliyoruz. Belki de yaşamak zorunda olduğumuzdan.
Gerçekçi olarak gitme şansım olduğuna inanmıyorum. Kalacaksam da keyif almak en akıllıca seçenek gibi gözüküyor.
Bir filmde izlemiştim. Baş roldeki adam kadına diyordu ki: ‘‘Seninle geçecek hiçbir zaman dilim yeterli olamaz. Ama gel sonsuza dek ile başlayalım…’’ Bu cümleyi duyduktan sonra gerçek hayattaki sevgililerden duyduğumuz hangi cümle tatmin edebilir ki aşka aç yüreğimizi?
Belki de baştan hayal kırıklığına mahkum ediyoruz kendimizi. Olmayacak bir mükemmelin peşinden koşuyoruz… Bir işi yapacaksam, en doğru, en güzel, en verimli şekilde yani mükemmel yapmalıyım diyorsak; zaten baştan sonucu beğenmeyeceğimizi garantiliyoruz. Mükemmel imkansız…
İnsan hayatı daha anlık. Güzel anlar var, mükemmele yaklaşan dakikalar, belki de saliseler… Tek yapabileceğim o anları çoğaltabilen birini bulmak. Kavgalar, kırgınlıklar, küskünlükler, üzüntüler ve tatminsizlikler hep var olacak. Öyleyse ben, onlardan kaçmaya çalışmak yerine olanı var gücümle yaşayabilirim.
Her yeni gün bitmeyen bir mücadele zinciri sunuyor insana. Başarılı olduğumuz haberinin yanında hep bir de hata buluyoruz yaptıklarımızda. Gülünç anlar yaşanıyor. Sonradan hikayelere konu olan travmalar atlatılıyor. Dedikleri gibi ‘‘her şey insanlar için’’.
Kısacık bir an için de olsa, çocukluğumdan beri hayalini kurduğum o büyüyü yaşamak isterdim. Bu cümle bile öyle iç acıtıcı ki… Belki de yaşadım ve farkında bile değilim. Geriye dönüp bakınca, aklıma gelen bir kaç dakika var su yüzüne çıkan. Bunca yıllık ömrümde sadece bir kaç dakika…
Eskiden yıldızlara bakarak hayalini kurduğum, anlayacak kimseyi bulamadığımdan ağaçlara anlattığım ve rüyalarıma girsin diye uyumadan önce saatlerce beynimde döndürdüğüm birini gördüm geçen gün. İçim sımsıcak oldu… Ama o sadece gözlerime baktı, iki çift laf etti ve yanımdan gitti. O an yeniden fark ettim hayatta açlığını çektiğim her şeyin ve herkesin aslında beynimde ve kalbimde büyüttüğümden bu kadar değerli olduğunu…
güzel bir yazı okudum yine