Arayışların hiç bitmediği hayatlar yaşıyoruz. Bir şeyler arıyoruz, bir yerlerden arıyoruz, birilerinde arıyoruz. Beklentilerin listesi yaş ve deneyim ilerledikçe köreleceğine artıyor. Oysa yaşadıkça hayatın vereceğinden fazlasını asla sunmadığını öğrenmiş olmamız gerekmiyor mu? Elindekiyle yetinme felsefesi de buradan gelmiyor mu?
Ama biz insan denen varlıklar, bir türlü tatmin hissetmeyi başaramıyoruz. Belki anlık… Sonra kendimizi kandırıldığımıza inandırıp daha çok çalışmaya, daha çok istemeye ve daha çok talep etmeye başlıyoruz.
Bu ihtiyaca maddi boyuttan baktığınızda, elbette insan daha çoğunu elde edebiliyor ve eskiden sahip olamadığı pek çok ‘‘şey’’i zamanla yaşamına katabiliyor. Ama bahsettiğim bundan çok farklı bir boyut. Daha duygusal, zihinsel ve tinsel. Bu noktada kitleniyoruz her daim. Gençken çılgınca aşık, çocukken delice hevesli, bebekken ölesiye kollanmaya muhtaç olabiliyorken; yetişkinlikte attığımız her adımla yoğun hislerden biraz daha uzaklaşıyoruz.
Gözümüzü açtığımızda gün içinde yapılacaklar şekilleniyor önümüzde. Gün devam ederken istekler, beklentiler, başarısızlıklar, başarılı anlar bir bir diziliyor sıraya. Gece oluyor, uyumak zorunda olmanın ağırlığı çöküyor göz kapaklarımıza. Oysa eskiden böyle miydi? Anne ve babalarımızla az mı savaştık beş dakika dahalık izinler için? Çünkü o beş dakika beş asır gibi yaşanırdı o zamanlar. O yoğunlukta yaşandığında da kıymeti bir o kadar fazla olurdu. Şimdi ise beş dakika, sayamadan akıp geçen kısacık bir süreden ibaret…
Bunu dönüştürmek ne derece mümkün bilemiyorum. Herkesin ve tüm düzenin zamanın akışına kapılıp giderek, daha çok maddi kazanç elde etmeye odaklı olduğunu düşünürsek… Eskisi gibi doya doya, derinden hissederek yaşamak isteyen azınlığı zorlu bir yaşam mücadelesi bekliyor diyebiliriz. Belki de maddi ve manevi istekler arasında sıkışmış biri olarak bana öyle geliyordur. Hayatlarını maneviyata adamış insanların benim onları gördüğüm şekilde kendilerine baktıklarını sanmıyorum. Ben onlara bu düzenden kopmak zorunda kalmış, ancak inzivaya çekilerek çekirdek bir çevrede var olabilirler derken; onlar benim buzdağımın tepesinde bile görünmeyen bir gerçeği yaşıyor olabilirler.
Belki bir gün…
Saatleri ardı ardına devirdiğim günlerimden birinde durmayı başarabilirsem belki bir gün ben de farklı bir şekilde nefes almayı deneyebilirim. Planlamadan, ‘‘yogaya gitmeliyim, dinginleşmeliyim’’ cümlesini kurmadan, sadece o an içimden geldiği için… Olur da olursa, söz haber vereceğim.