Sonunda gün belirdi yeniden… Uzun bir geceydi bu seferki ve bir farkı vardı geçmiş gecelerden. Yandaşlar buldum ilk defa. Farklı sözcüklerle, aynı hisleri anlatan başka insanlar. Yalnız kalmamak adına istemediğim ilişkilerde kalmak zorunda olmadığımı anladım. Günün ilk ışıkları ilham oldu bu defa bana. Gecenin karanlığına sırtımı dayadım. Cümlelerim de kısaldı. Ben mide bulantımdan kurtuldum.
İlk defa yalnızca ben vardım aynanın karşısında. Temiz bir yüzdü gördüğüm; sevmeye ve sevilmeye değer tertemiz bir yürek. Bunca yıldır nasıl göremediğime, sırdaşlarımın yanında şahit olsam da baş başa kaldığımız anlarda onu anlayamadığıma şaştım. Birkaç damla gözyaşı kendiliğinden akıverdi; birkaçını da ben yolladım peşleri sıra. Yanaklarım ıslandıkça, içim acıdı ve rahatladı. Sanki belime sancısı vuran yüklerin sebebi gün yüzüne çıkmış gibi hissettim.
Buradan nereye gidildiğini henüz bilmiyorum. Geçmişe dönüp baktığımda orada takılmadığımı hissedip rahatlıyorum ve şanslı hissediyorum. Biliyorum gün yeniden kararacak gerektiğinde ama ben artık daha emin ve rahat çıkabileceğimi biliyorum insan içine. Ben ne zaman çıkmak istersem…
Pek çok insan var, o ışığa çok uzak olduklarını bildiğim. Sevdiklerinin göğsüne yaslayıp başlarını, kaçtıkları gerçekten ve yarattığı ürkünç histen uzaklaşmaya çabalıyorlar. Eskiden ‘‘Gel’’ diyordum, artık anladım benim onları rahatlatamayacağımı.
Farklı yollar var alınabilecek. Şimdilik hangisini seçeceğime karar vermedim. Cevabın zamana bırakmakta olduğunu anladım. Bir de kendime saygı duymak da. İnsanların çoğu ‘‘Tabi ki kendimi seviyorum ve sayıyorum’’ derler. Ancak ben kendimde deneyimledim, dudaklardan özgüven içinde çıkan bu sözler kalpte yankılanmadıkça bir işe yaramıyorlar. İnsan ancak hissettiğinde, kendini sevmeyi ve saymayı öğreniyor. Bu da insan için ‘‘Bir olmak’’ demek. Hem herkesten ayrı bir birey, hem de herkesle aynı dünya düzenini paylaşacak bütünün bir parçası. Birincisi sanırım yolculuğun ilk çözüm noktası. İkincisi sırada. Ama henüz tam anlamıyla tatmamış olsam da, biliyorum ki asıl doyum ikincisinde.
Irvin Yalom’un dalgalanma olarak adlandırdığı yer orası. Bir göle taş attığında, etrafına yansıyan dalgalar gibi, insanın yaşamında başka insanlardaki etkileri ile sürekliliğini taçlandırması…
Bir de sabır var bugün yanımda. Düne göre daha görünür ama hala istediğim kıvamda değil. Öyle zor ki zamanı hızlandırmaya çalışmamak. Mantığın yansıması olan kelimelere döküldüğünde ne kadar da anlamsızlaşıyor. Zamanı hızlandırmak elbette mümkün değil. Ama gel gör ki kendini denemekten alı koymak da bir o kadar imkansız. Yine çaresi zaman. Deneyerek, yanılarak ve zaman zaman nokta atışları yaparak, bunu da öğreneceğim…
ne güsel yazmışsın içimde kelimelere dökemediklerimi:) “…dudaklardan özgüven içinde çıkan sözler kalpte yankılanmadıkça bir işe yaramıyorlar.” vurdu beni:)
Çok teşekkür ediyorum 🙂