Sadece sevgiyi demledim yüreğimde;
Beğenmediğim hiçbir kelimeye yer vermedim seslenişimde.
Sessiz ve ıssız…
Kaldıkça, sana baktım,
Seni hissettim,
Sana yazdım…
Sen neresindeydin hayatın?
Kaç tesadüf kalmıştı kaderlerimizin kesişmesine?
Bilmeden, bilmeye gerek duymadan,
Yalnızca inandım…
Geçmişin bıraktığı ize baktıkça,
Şimdiki alevlerin farkını gördüm.
Yüreğimi kavuran bu çöl kurusu sıcakta,
Bir an serinlemeyi hayal ettim.
‘‘Sabır’’ diye haykırdı tüm sesler;
Sonra sen geldin,
‘‘Bekle’’ dedin…
Beklemeye sabrım var mıydı?
Seni beklemek sabrı öğrenmeye değmez miydi?
Bekledikçe sen içimde çığ gibi büyüyor muydun?
Senin için beklemenin tadı apayrı değil miydi?
Karar verdim!
Seninle çıktığımız bu yolda,
Bekleyecek, sabredecektim.
Artık biliyordum ruhlar hangi dünyada olurlarsa olsunlar, birbirlerini buluyorlardı…
Bunca yıl sonra ilk kez aşka dair bu kadar saf bir şeyi yazmak öyle yeni ki… Ne hissediyorsun diye sorulduğunda, aşk diyorum bir süredir… Yaşamaya, özlemeye, tatmaya, dans etmeye, saçmalaya, haz duymaya, öpmeye, koklamaya, yemeye, kahkaha atmaya, temasta olmaya, yüzmeye, gülümsemeye, kızmaya, kızmamaya, huzurlu hissetmeye, korkmaya, sevmeye ve her şeyin ötesinde sevilmeye açmışım… Şimdi ise aşığım…
Bir dostum sordu; ‘‘Alınmadıkça insanlardan uzaklaşmıyor musun?’’ Dedim ki, ‘‘Aksine… Alınmadıkça, olduğu gibi kabul ettikçe, olduğu gibi o insanı yaşadıkça daha yakınım insanlara…’’ Akıl almaz bir denklem bu yaşam gerçekten. Düşmekten korkup yıllarca adım atmıyorsun; sonra bir gün canın çok çekiyor, artık yeter diyerek adımı atıveriyorsun. Bir bakıyorsun ardından bir adım daha atıvermişsin. Adımlar adımları izlemiş, ne korku kalmış ne endişe… Bir bakmışsın koşuyorsun! Bir baktım koşuyorum…
Ne çok zaman geçirmişim korunarak, ne kalınmış kabuklarım, ne de uzakmışım yaşam pınarından….