Neresinden tutarsan tut bir baskı yapıyor elin, ve hamurdan heykel, bu hayat, bükülüveriyor bir yöne doğru.
Kimileri hiç değdirmeden ellerini bu heykele, yılları tüketiyorlar. Sonra dönüp yapamadıklarına bakıp, iç çekip, kendilerini, hayattan hatırı sayılır bir pay alamamış olsalar da, en azından zarar da görmediler diye avutuyorlar.
Anneler babalar kızar hep çocuklarına, illa deneyerek öğrenmek istiyorlar diye… Oysa en güzel öğretmendir yaşayarak tecrübe etmek. İyice kazınır insanın aklına hatalar da doğrular da. Kendin elde etmiş olursun iflasları da zaferleri de. En azından senindir hataların; kimseden hesap sormak, kimseye hesap vermek zorunda kalmazsın. Ve sadece sana aittir başardıkların, emeğinle elde ettiklerin, topladığın övgüler. Hepsini doyasıya sahiplenip, doyasıya kucaklayabilirsin.
Hayatı, hamuruna dokunmadan şekillendiremezsin. Şekil ne hal alırsa alsın, güzel ya da ürkütücü, sana ait olabilmesi için, seni temsil edebilmesi için ve senin ona baktığında kendini görebilmen için, elini kile bulaman gerekir.
İnsanın bu süreçteki en büyük düşmanı “acaba”lardır. Acaba hamurumu ne şekle sokmak istediğimi bulabilecek miyim? Acaba hamuruma istediğim şekli verebilecek miyim? Acaba bu hamuru benden güzel şekillendiren var mı? Sanki karşımdakinin heykeli daha bir heybetli olmuş… Acaba benim heykelim çok mu sıradan oldu?
Elimizdeki her ne ise, onu mutlaka daha aşağı, daha basit, daha anlamsız görürüz başkalarınınkinden. İnsanın en yorucu özelliği kendi yaptığını, seçtiğini, oynadığını, istediğini sandığını, peşinden koşup elde ettiğini, merakla bekleyip sonunda kavuştuğunu bir türlü beğenememesidir. Herşey ve herkes uzaktan mükemmele çok daha yakın görünür.
Üstelik, insanların taktıkları o tüylü, rengarenk maskeler daha da pekiştirir bu serap görme durumunu. Oynadıkça, oynandıkça, herkesi, herşeyi olduğundan farklı zanneder dururuz…
Hep merak etmişimdir, söz konusu olan insanken, dıştakiyle içtekinin neden bu kadar farklı olduğunu… Meğer insan kendini eksik gördüğü içinmiş tüm bu oyunlar, olduğundan farklı görünme çabaları ve takılan maskeler. İnsan kendini kendi gördüğü gibi değil, kendini görmek istediği gibi yansıtırmış dışarıya ki herkes onu, olmak istediği gibi olmuş sansın…
Ben öyle değil miyim? Tabi ki öyleyim. Ben de herkes kadar oynuyorum mutluluk, huzurluluk, sevgililik, amaçlılık oyunlarını. İşin acı yanı da bu ya zaten… Hiç istemiyorum aslında bu oyunda rol almak. Hiç sevmiyorum bu sahneyi… Ama arasıra yapılan şaşırtıcı itirafların, üzgünken üzgün olduğumu belli etmelerin, bir derdim varsa dilim döndüğünce söylemenin ötesine geçemiyor henüz bu rolden çıkma çabalarım.
Merak ediyorum, maskelerin bilinçli ve istekli bir biçimde çıkarıldığı bir yer var mı bu dünyada?
Merhaba,
Yazıların çok güzel. Tam da aklımdan geçen ama yazıya dökmeyi beceremediğim düşünceler.
Daha yeni gördüm yazılarını, ama hepsini okumak istiyorum.
Burhan.
Cok tesekkur ederim.. : )