Bir gün bir odaya girdim. Etrafıma bakındım… Herşey gri, masanın üzeri toz kaplı, oda karanlık ve ıssız… İçim iyice karardı…
Ertesi gün aynı odaya yeniden girdim, baktım panjur yarı kapalı, hemen açtım. Güneş ışığı sızdı içeri, hareler halinde yayıldı odanın dört bir yanına… Camları açtım, temiz hava girdi içeri. Baktım rengarenk bir tablo asılıymış duvarda, meğer bir de turuncu koltuk varmış köşede… Bir önceki gün oturduğum yere oturdum yeniden… Baktım tozların 10 dakikalık işi var… Kahvemi koydum, sıcacık dumanıyla içim ısındı. Bir gülümseme yayıldı yüzüme… Keyif aldım içinde olduğum andan, kendim olmaktan, nefes almaktan, görebiliyor olmaktan… Bir Polyanna beliriverdi içimde… İyice kendimden geçtim hissettiğim mutlulukla…
Sonra düşündüm… Aynı oda, aynı gözler, aynı ben, aynı güneş, aynı renkler… Ama his bambaşka… Dolayısıyla sonuç bambaşka.
İnsan içinde nasıl hissediyorsa, dünyayı da o şekilde algılıyor. İçi bulanıksa, dünya tozlu görünüyor; içinde huzur varsa, bir yolunu bulup güneşli yapıveriyor etrafını. Peki bu denli kuvvetli olan ve beni bu denli etkileyen iç hissimi kontrol etmenin bir yolu var mı? Mesela hiç gri hissetmesem… Hiç ağlamak gelmese içimden. Hiç huzurum kaçmasa. Hep şen şakrak olmasam da, en azından negatifim daha nötre yakın olsa…
Maalesef… İnsan griyi yaşamadıkça, turuncuyu algılayamıyor.
Açken yediğiniz bir yemeği düşünün… İlk lokmalar nasıl güzel gelir. İnsan doymayacağını, bu tadı almaktan asla usanmayacağını zanneder. Oysa mide hafif hafif doyma sinyalleri verdiğinde, yemeğin tadı sıradanlaşıverir. İnsan önündekini bırakıp etrafa bakınır, konuşmaya dalar. O yemeğin az önceki büyüleyici etkisi çoktan kaybolmuştur. Ta ki açlık yeniden belirinceye kadar…
İşte ruh hali de aynen böyle bir şey. İnsan üzüntüleri, sıkıntıları, bunalımları, halsizlikleri, yani baş ağrıtan hisleri hakkıyla, zaman ayırarak, kendini anlamaya çalışarak hissetmeden ve yaşamadan; mutluluğu, huzuru, aşkı, sevgiyi, şefkati, keyfi, tatmini, başarı hissini, gururu, güveni, yani yüz güldüren hisleri de hakkıyla hissedip, yaşayamıyor.
Ne demiş Halikarnas Balıkçısı: “İnsan bir şeyin değerini ondan yoksun kalınca anlıyor.” Yani boşa değil bu üzüntüler… Maksat ağzımızın tadı değişsin ki yeniden tatlı bir şey yediğimizde, onu keyfini çıkararak, doyasıya yaşayabilelim…
‘İnsan griyi yaşamadıkça, turuncuyu algılayamıyor.’ şeymacımmm bayıldımm 🙂
canim cok sagol :))