Her Şey İnsanlar İçin

Gün içinde kafama takılan küçük şeyleri bir kenara koyabildiğim anlarda fark ediyorum mutluluğu… Rahat bir nefes alıp, usulca arkama yaslandığımda, bir de deniz varsa yakınlarda, keyfi de keşfedebiliyorum.

Bu yoğun koşturmacanın bitmediği şehir hayatında ne kadar uzak kalıyoruz hissettiklerimizden. İyi ya da kötü, kalbimde olan ne varsa, işlenmiyor beynime. Kendimi işe, sohbete, alışverişe, insanlara verdikçe, kendimden uzaklaşıyorum sanki.

Mesafe arttıkça da kendimi görmekte zorlanıyorum. Çare olarak başka insanlardaki yansımalarıma dönüyorum. Tanıyamadığım kendimi, diğerlerinin gözlerinde arıyorum. Ama unuttuğum, insanların bakışlarının ve algılarının beklentileriyle şekillendiği. Onlar benden nasıl biri olmamı bekliyorlarsa, öyle görüyorlar beni. Beklentilerine ters davrandığımda ise bunun geçici bir durum olduğunu düşünüyorlar.

Merak ediyorum artının yanında eksinin var olmaması gerektiğini kim öğretti bize. Mesela, “iyi biri” olarak tanımlanan kişinin neden hiçbir kötülük yapmayacağını varsayıyoruz? Bir yandan madalyonun iki yüzünden bahsedip insanların içinde şeytan ve meleğin bir arada var olduğunu söylüyor; öte yandan insanları sabit tanımların içine sığdırmaya çalışıyoruz.

Kendini tanımak ve kendin hakkında gerçekçi bir görüşe sahip olmak bu sebepten önemli bence. Ancak o zaman insan, gönül rahatlığıyla, hem tatlı duygulara hem de fırtına estiren hislere kapılarını açık tutabiliyor. Ben biliyorsam özümde iyi bir insan olduğumu, arkadaşımı kıskanmak batmıyor gözüme. Ve anlayabiliyorum neden birinden nefret edebildiğimi… İyi bir insan olmak, herkese eşit sevgi duyma zorunluluğunu getirmemeli beraberinde. Genele bakıldığından görülecek iyilik yeterli olmalı o insanı “iyi” yapmaya.

“İyi insan olmak” beni “kötü hisler”e kapıldığımda pişmanlık duymaya itmemeli. Hatta bütün duygular eşit derecede insani olarak algılanmalı. Çünkü öyleler… Biz insan olarak sevgiye de nefrete de, şefkate de kıskançlığa da eşit derecede yatkınız. Öyleyse doğal olarak ortaya çıkan bu duygulara zorla kapıyı kapatma çabası niye?

Ben, insan olmayı seviyorum. Ama bazen insanın tanımını karıştırdığımı düşünüyorum. İnsan olan hiç kavga etmez, insan olan hep anlayış gösterir, insan olan diğer insanlara her durumda saygı duyar derken kendime kendisi olmayı menediyorum. Ben insan olarak trafikte önüme kıran birine sinirlenebilir, hakkım yendiğinde savaş moduna geçebilir ve hayallerim suya düştüğünde yıkılabilirim. Ve bu beni zayıf yapmaz. Beni insanlıktan çıkarmaz.

Bugün bir arkadaşım insanların artıları ve eksilerinden bahsederken, aslında en büyük hatamızın bu kelimeleri kullanmak olduğunu söyledi. Ona göre benim eksiler olarak tanımladığım ve haz etmediğim insan özellikleri, onların farklılıkları. Evet, herkesi farklılıklarıyla kabullenmek zorunda da değilim. Ama bunları, eksik olarak görmeye de hakkım yok.

Hepimiz farklıyız. Ve hepimiz kendimizce iyiyiz. En azından en kötü hareketimizin bile altında yatan bir iyi niyet var. İnsan olmak bu demek. İnsan olmak, kendin olmak, kendi farklılıklarını net olarak bilmek ve seni farklılıklarınla sevenlerle hayatı paylaşmak demek. Bu kadar insanın bir arada var olmak zorunda olduğu Şehr-i İstanbul’da insan olmak, karşılıklı anlayışın yanında kendine de anlayış gösterebilmek demek. Çünkü her duygu insanlar için…

Yazar: Şeyma Çavuşoğlu

Şeyma, Notre Dame de Sion Lisesi’ni bitirdikten sonra, Koç Üniversitesi’nde psikoloji okudu. Ardından La Salle Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji alanında yüksek lisansını (M.A.) ve Lesley Üniversitesi'nde Yaratıcı Sanat Terapileri alanında doktora derecesini tamamladı. Detaylı bilgi için: www.seymacavusoglu.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: