İnsan ve özgüveni arasındaki ilişkiyi anlatacak bir benzetme arıyordum. Aklıma bilge bir ağaç figürü geldi. Düşündüm, köklü bir ağaç gibi olmak nasıl olurdu acaba? Nasıl hissederdim kendimi? Nasıl bir his olurdu toprağa bu kadar sağlam köklerle bağlanabilmek? Herhalde kendime güvenerek atacağım her adımda hissettiğim sağlam duruşa benzerdi.
Özgüveni düşündüm sonra… İnsanın özgüveni yaptıklarından ve başardıklarından mı güç alır acaba? Ama başta özgüven olmadan da nasıl başarıya gidecek sağlam adımlar atabilir ki insan? Bence özgüven büyürken sana, senin hakkında hissettirilenlerden gelir. Ama yetişkin hayatına geldiğinde, geçmişte debelenmek yerine, memnun değilsen kendine bakışından ve aynada gördüğünden, bunu istediğin yönde değiştirmek senin sorumluluğundadır. Ama özgüven eksikliği güçlü bir rakiptir. Çünkü sorumluluk almanı engeller. Sen, sana sahip çıkamaz olursun ertelemekten ve kaçmaktan…
Eğer özgüven sahibi bir birey olmak, köklü bir ağaç olmaksa, acaba seni bu durumda dünyaya bu kadar sağlam bağlayan köklerin nelerdir? Sevgi. Sevmek mi sevilmek mi? Arkadaşlık. Özgüvenli olduktan sonra mı önce mi insan daha rahat arkadaş edinir? Başarı. İşte? Sosyal hayatta? Aile rollerinde? Bence özgüveni yaratan kökler daha içten gelmelidir. Kendine gülebilmek gibi. Sakarlıklarını saflıkla karışık bir anlayışla karşılayabilmek gibi… Hatta hatalarını ders almanın yanında kabullenebilmek ve sahiplenebilmek gibi.
Peki ne engel olur bu içten çıkacak olan kökleri hayatımıza salmamıza? Üzerimize yüklenmiş etiketler, görevler, roller… Ben, ben olamadan, benden bekleneni olmaya çalıştıkça karşıma çıkan taşlar, kayalardır bunlar.
Aslında çok da uzakta aramamak gerek özgüveni. Doğanın içinde onca örnek varken… Avının peşinden koşan bir kaplan mesela, asla yakalayamayacağını düşünmez. O avı gözüne kestirdiği anda, pençesine düşüreceği anı yaşar zihninde. Kilitlenir. Ve yakalayamayana dek yakalayamayacağı ihtimalini var saymaz. Yenilgi ise onu vazgeçmek yerine başaracağı bir sonraki avına odaklar. Aslında buna yenilgi demek bile özgüven eksikliğinden kaynaklanır. Bu olumsuz bir sonuçtur. Ama avcının kaybedici bir kişi ya da yenilmiş bir varlık olduğunu göstermez. Eğer olumsuz sonuçlar, yenilgi yanılgısı yaratacak kadar çoğalmışsa, o zaman taktikte bir sorun var demektir. Çünkü özgüven der ki; kazanamamak kazanmayı bilmemekten kaynaklanır ve doğru stratejilere sahip her avcı eninde sonunda avına ulaşır.
Ben de artık köklerimi salmak istiyorum bu hayata. Farkına vardığım tüm yanlarımla, farkına varmadıklarımı ortaya çıkarmak ve bu sırada farkındalıklarımı işe yarar hale getirmek istiyorum… Bir gün, biri bana demişti ki, bir karara varmayan hiçbir farkındalık işe yaramış sayılmaz. Bu fark etme ihtiyacı ve arayışı sona ermeyeceğine göre, acaba şimdiye kadar ki fark ettiklerimi nasıl hayata geçirebilirim? Galiba bunun cevabı, kendime güvenip, elimi taşın altına koymakta saklı…