Bu kadar hissedip nasıl yaşar insan? Cem Adrian örneğin… Onu dinlerken ben böyle hissediyorsam, o bu şarkıları yazarken ve söylerken hangi hislerden geçiyordur acaba? İnsan için duygularını sahiplenmek en zor şeylerden biridir. Genelde sımsıkı bir kılıf geçiririz tenimizin üstüne; içinde ne varsa, kalpte ne yaşanıyorsa dışarı akmasın, sızmasın der gibi. Sonra cicili bicili kıyafetlerle süsleriz bu kılıfı. Zamanla onunla yaşamaya, hareket etmeye, hatta hoplayıp zıplamaya o kadar alışırız ki; kılıfı fark etmez oluruz. Ta ki biri gelip, “Bu ne?” diye sorana dek.
Bir an ufak bir farkındalıkla sarsılırız. Orada bir yol ayrımı vardır. Ya o farkına varma hissini kılıfın içine geri tıkıştırıp yola devam ederiz ya da “Evet ya, bir terslik mi var hayatımda?” diye sormaya başlarız. Soranlarınız bilir, bu zor ve ağır bir sorudur. Zaman ister, emek bekler ve sabır gerektirir. O kılıf öyle bir bütünleşmiştir ki tenimizle, çıkartmak hiç kolay olmayacaktır. Ama çıkarmaya başlayanlar bilir, kılıfsız nefes almak o kadar daha rahat ve huzur vericidir ki…
Hayat akan bir akarsu olsa, onun içinde debelendiğinizi düşünün bir an için. Hatta debelenmeyi bırakın süzüldüğünüzü hayal edin. Teninizin suya değmesi ile arada sımsıkı su geçirmez bir kılıf olması arasındaki farkı düşünün. İnsan çıplak kaldığında ürkeceğini zanneder hayattan, utanır, sıkılır. Oysa çıplaklıktır hayatı aracısız yaşamayı sağlayan.
O zaman ancak “Geçme zaman” demeye cesaret eder insan. O kadar gerçektir ki her an, acısıyla, kahkahasıyla. Olduğundan fazla anlam aramaya gerek kalmaz hiçbir adımda… Olan olduğu gibidir zaten. Cem Adrian’ın dediği gibi “Gitmek, gitmektir işte. Hepsi bu.”